Gümrük ve Ticaret Müfettişleri Derneği’nin düzenlediği Ticaret Bakanlığı ve aralarında Kütahya Dumlupınar Üniversitesi’nin de olduğu 9 üniversitenin paydaşı olduğu I. Uluslararası Gümrük ve Ticaret Kongresi tamamlandı.
Ticaret Bakanlığının destekleriyle Gümrük ve Ticaret Müfettişleri Derneği (GTMD) tarafından düzenlenen, aralarında Kütahya Dumlupınar Üniversitesinin de bulunduğu 9 üniversitenin paydaşı olduğu çevrim içi etkinliğe Rektör Prof. Dr. Kazım Uysal onur kurulu üyesi Teknokent Genel Müdürü Prof. Dr. Ersan Öz de kongre başkanı olarak katıldı.
Salgın ve sonrası global ticaret teması ile düzenlenen kongrede 72 akademik tebliğin sunumu yapıldı. Amerika Birleşik Devletleri, Fransa, İtalya ve Almanya’dan katılımcılarla uluslararası bir nitelik kazanan kongrenin kapanış oturumunda Cumhurbaşkanlığı Ekonomi Başdanışmanı ve İstanbul Medipol Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Hatice Karahan, Rektör Prof. Dr. Kazım Uysal, Sakarya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fatih Savaşan, Anadolu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fuat Erdal, moderatörlüğünü Prof. Dr. Ersan Öz’ün kapanış oturumunda konuştular.
Kapanış oturumuna konuşmacı olarak katılan Prof. Dr. Kazım Uysal, Kütahya Dumlupınar Üniversitesinin Uluslararası Gümrük ve Ticaret Kongresi gibi kapsamlı bir organizasyonun paydaşı olmasından ve kongre kapanış oturumuna katkı sağlamaktan son derece memnuniyet duyduğumu ifade etti.
Rektör Kazım Uysal, “Bu vesileyle başta Ticaret Bakanlığımıza, Gümrük Ve Ticaret Müfettişleri Derneğimize, kongre düzenleme ve bilim kurulumuza, kongreye paydaş olan üniversitelerimize, başta TOBB ve TİM olmak üzere tüm değerli ekonomi sivil toplum kuruluşlarına, kıymetli sponsorlara ve özellikle önemli tebliğleri ile destek veren çok değerli akademisyenlerimize teşekkür ediyorum. İnsanlığın en önemli gündemlerinden biri ticaret ve ekonomidir. Uluslararası Gümrük ve Ticaret Kongresi’nde, ticaret ve ekonomi tüm boyutlarıyla masaya yatırıldı, tartışıldı ve birçok probleme çözümler üretildi. Bu kongrenin bir diğer özelliği de alanındaki ilk ve en büyük organizasyon olmasıdır. Ayrıca insanlık tarihinde olağanüstü bir dönem olan salgın ve sonrasında dünya ticaretinin kazanacağı boyutların tartışılmış olması da bu kongreyi oldukça değerli kılmaktadır. Ben biyoloji hocasıyım ve ekoloji derslerine giriyorum. Ekoloji ve ekonomi bilimlerinin birbirleri ile çok uyumlu olduğunu düşünüyorum. Ben de bu kısa zaman zarfında ekoloji biliminden öğrendiğim bazı ölçülerle ekonomi bilimini değerlendirmek istiyorum” dedi.
“Dünya kaynaklarının eşit dağılmaması ticareti doğurdu”
Rektör Uysal, “ İnsan dünya sarayının en aziz ve saygın misafiridir. Var edilen tüm kaynaklar ya doğrudan ya da dolaylı insana hizmet etmektedir. Dünya bataryası insan için doldurulmuştur ve bu bataryayı insan tüketmektedir. Bu husus tartışma götürmeyen vaki olan bir gerçektir. Ancak burada akla şu soru gelmektedir. İnsana pozitif ayrımcılık yapan, insanı eşref-i mahluk yapan yaradan, neden dünya üzerindeki kaynakları eşit dağıtmadı? Dünya kaynak ve zenginliklerini farklı yerlere farklı oranlarda serpti? Kanaatimce bu durumun hikmeti; ticaretin gelişmesidir. Ticaret vasıtası ile dünya yüzeyinde zevkli bir hareketliliğin olması ve insanların birbirlerini tanımalarıdır, yardımlaşmalarıdır. İçinde yaşadığımız sisteme, hikmet nazarı ile bakalım! Sistemde tüm cansız varlıklar canlıların yardımına koşuyor. Bitkiler hayvan ve insanlara yardım ediyor. Tüm canlı ve cansız varlıklar insan hayatına hizmet ediyorlar. Sistemde yardımlaşmanın olduğu, sistem elamanlarının birbirlerine yardım ettiği çok açık. Güneş, hayat için doğdurulmaktadır. Dünya, hayat için döndürülmektedir. İnsan da bu gerçeğin dışında kalamaz ve kalmamalı. O hâlde her bir millet yer altı ve yer üstü kaynaklarını sair milletlerin istifadesine sunmakla mükelleftir. Ülkeler kendilerine verilen doğal kaynakların asıl sahibi değil, onları diğer insanlara ulaştırmakla görevli dağıtım memurlarıdırlar. İşte insanlık bu bakış açısıyla ancak doğaya uymuş olur. Doğa kanunlarına muhalefet etmemiş olur. Ticaret anlamlı ve kazançlı olur. Bu anlayışla milletler arasında gerçek tanışıklık, dostluk ve yardımlaşma olur. Yoksa günümüzde olduğu gibi ‘Ben tok olayım; başkası açlıktan ölse bana ne!’ anlamına gelen materyalist bir bakış ve anlayış devam ederse insanlık kan ve gözyaşı içinde boğulacaktır. Ben şahsen günümüz ticaretinde hâkim olan materyalist ve vahşi kapitalist bakış açısının insan fıtratına ve doğa kanunlarına zıt olduğunu ve insanlığın ıztırarının bundan kaynaklandığını düşünüyorum. İnsanlığın kurtuluşunun doğa ve fıtrat kanunlarına uyumlu bir ticaret anlayışına bağlı olduğuna inanıyorum. İnsanlığa bu anlayışı ancak necip milletimizin verebileceğini düşünüyorum. İnsanlar arasında yardımlaşmayı tesis eden zekât ve sadaka müesseselerinin işletilmesinin çok önemli olduğuna inanıyorum. Mazlum göçmenlere dünyada en çok yardım yapan ülke olmamızı da asil milletimizin doğa ve fıtrat kanunları ile uyumlu bu tevhidi bakışına bağlıyorum. Doğada ve yaratılışta israf yoktur, hayret verici bir iktisat ve geri dönüşüm mekanizması vardır. Dünyamız, iktisat ve geri dönüşüm mekanizmaları sayesinde bu kadar üretkendir. İnsan elinin karışmadığı, yani kirletilmemiş ve fıtratı bozulmamış, yerler temizdir ve güzeldir. Günümüz insanı maalesef iktisat ve geri dönüşüm açısından da doğaya ve yaratılışa muhalefet etmektedir. Muhalefetinin cezasını da ağır şekilde ödemektedir. Sadece kendisine değil tüm canlılara ve sisteme ödetmektedir. O hâlde insanlığın ve içinde yaşadığı sistemin kurtuluşu iktisat ve geri dönüşüm noktasında da doğa ve fıtrat kanunlarına uymakla olacaktır. Bu da günümüzde hâkim olan materyalist ve seküler bir medeniyet anlayışı ile değil aziz milletimizin İslami esaslar üzerine inşa ettiği israfı haram gören kadim medeniyetimizle olacaktır” ifadelerine yer verdi.
“Bugün tüketen insanlar çoğalmış üreten insanlar azalmıştır”
Uysal,” Doğada her zaman üreten canlılar tüketen canlılardan daha fazladır. Mesela yeryüzünde her zaman üretici olan bitkiler tüketici olan hayvanlardan hem sayıca hem de kütlece daha fazladırlar. Ekosistemlerde tersi olursa yani tüketen canlıların üreten canlılardan daha fazla olması durumunda ekolojik dengeler bozulur ve sistem çöker. Günümüz insanlığı maalesef bu doğa ve fıtrat kanununa da muhalefet etmiştir. Tüketen insanlar çoğalmış üreten insanlar azalmıştır. Herkes gözünü devlet kapısına dikmiştir. Bu sebepten üretimin kaynağı olan sanata, ticarete ve ziraata rağbet azalmıştır. Alın terini, üretmeyi terk edip rahat yaşamayı ve kolay kazanmayı hedef eden milletler de geri kalmış ve fakirleşmiştir. Azınlıkta olan üretenler, çoğunlukta olan tüketenleri beslemek zorunda kalmıştır. Bu da sosyal dengesizliklere ve problemlere sebep olmuştur. O hâlde çözüm de yine doğa ve fıtrat kanunlarına uymaktan geçmektedir. Üreteni ve üretimi arttırmakla ancak sosyal dengeler sağlanabilir. ‘Sen çalış, ben yiyeyim’ anlamına gelen faiz belasının kaldırılması ile insanlığın rahat ve huzuru sağlanabilir. Faiz ve faiz lobilerine teslim olmak, sömürge ve köle olmayı kabul etmek demektir. İnsan, ancak çalıştığının karşılığını almalıdır. Asalak canlılar gibi başkalarının teri, kanı ve canı üzerinden beslenmemelidir. Bu hususta özellikle sayın cumhurbaşkanımız ve çalışma arkadaşlarının faiz ile mücadelesini takdir ediyor ve tebrik ediyorum. Faiz ve sömürü üzerine kurulmuş ve kangrene dönmüş bir hastalığı tedavi etmek elbette zordur. Ancak inanıyorum ki, doğru yoldayız ve inşallah yakında sahil-i selamete çıkacağız. Bilindiği gibi, şu an ülkemiz dünyanın ilk 20 ekonomisi içerisindedir. 500 milyar Dolar gibi yüksek bir ihracat hedefi koymuştuk. Bu hedefin daha da ötesine geçmeye kararlıyız. Millet olarak öncelikli hedefimiz ise inşallah ilk 10 ekonomi arasına girmektir. Savunma sanayiinde yakaladığımız hedefleri, geliştirdiğimiz yerli ve milli ürünleri ekonomik sistemin her alanına taşımak azmindeyiz. Kütahya Dumlupınar Üniversitesi olarak da aziz milletimizin âli hedeflerine hizmet etmek ve katkı sağlamak azmi ve gayreti içindeyiz” dedi.
“Ekonominin güçlü olmasının yegane müsebbibi güvenliktir”
Uysal, “Bu asrın en önemli savaşı ekonomi ile olmaktadır. Bu asırda milletimizin bekası ve yükselmesi ekonomik olarak güçlü olmamıza bağlıdır. Günümüzde bir millet hasım olduğu milletleri ekonomik olarak çökertmekte, esir almakta ve adeta köle yapmaktadır. Bundan dolayı üreten, ekonomiye katkı sağlayan herkesi cephede savaşan bir asker gibi görüyorum. Hamdolsun devletimiz ekonomik olarak bugün düne göre daha güçlüdür. Sevgi, şefkat ve yardımlaşma üzerine inşa edilen medeniyetimize günümüz insanlığının çok ihtiyacı vardır. İnsan dahil tüm canlıların en önemli hissi güvenlikle ilgilidir. Canlılarda hayatını muhafaza etme hissi en güçlü duygudur. Her canlı her şeyden önce güvende olmayı ister. Hayatını korumak için her şeyi göze alır. Bu hususu emperyalistler çok iyi bildikleri için Türk-İslam coğrafyasını öncelikle güvensiz bir yer yaptılar. Bilerek anarşizmi yeşerttiler. Çok iyi biliyorlar ki, denize düşen yılana sarılacak. Gönül coğrafyamızın asil insanlarının çoğu bugün yılana sarılmış durumdadır. O hâlde öncelikli hedeflerimizden birisi de başta ülkemizde ve gönül coğrafyamızda güvenliği tesis etmek olmalıdır. Güvenlik olmadan ekonomi olmaz. Ekonominin güçlü olmasısın yegâne müsebbibi güvenliktir. Şükürler olsun, devletimiz, güvenliğimizi hedef alan iç ve dış tehditleri bertaraf ediyor. Bu gün terör bitme noktasına geldi. Ülkemizin ekonomisi asıl terör bittikten sonra şahlanacaktır. Müjdeler olsun, inşallah bu da yakındır. En önemli sermayemiz ve varlığımız olan gençliğimiz ve sahip olduğumuz insani değerler sayesinde yolumuzun açık olduğunu ve istikbalin bizim olduğunu görüyorum” diye konuştu.